Türkiye ekonomisinde istikrar arayışları ve siyaset Türkiye ekonomisinde istikrar arayışı, son birkaç yıldır yeniden tartışma konusu hâline gelse de, bu kavram özellikle 1990’lı yıllarda ekonomik ve siyasi dalgalanmaların yoğunlaştığı bir dönemin temel sorunu olarak öne çıkmıştı. Ekonomik istikrarın sağlanması, yalnızca makroekonomik göstergelerin düzenlenmesiyle değil, aynı zamanda siyasi istikrar ve kurumsal yapıların güçlendirilmesiyle de yakından ilişkilidir.
1990’lı Yıllarda Ekonomik Belirsizlik ve Yapısal Sorunlar
1990’lı yıllar, Türkiye için hem ekonomik hem de siyasi belirsizliklerin yoğunlaştığı bir dönemdi. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle dünya siyasetinde yaşanan büyük dönüşümler, Türkiye’yi dışa açık bir ekonomi modeline zorlarken, bu dönüşüm sürecine hazırlıksız yakalanan ülke ekonomisi, yapısal dengesizliklerle karşı karşıya kaldı. Özellikle kamu harcamalarının kontrolsüz artışı, bütçe açıklarını derinleştirmiş ve devlet, bu açıkları kapatmak için iç piyasadan yüksek faiz oranlarıyla borçlanmaya yönelmiştir.
Yüksek Enflasyon ve Kronikleşen Ekonomik Dengesizlikler
Bu dönemde kamu borçlanmasının artışı, beraberinde faiz giderlerinin de katlanarak büyümesine yol açmış; kamu maliyesi sürdürülemez bir yapıya bürünmüştür. Ekonomik sistemdeki bu baskılar, yüksek ve kalıcı enflasyonla birleşerek, ekonomik istikrarsızlığın kalıcı bir hâl almasına neden olmuştur. Enflasyon oranlarının çift hanelere yerleştiği bu yıllarda, fiyat istikrarı, yatırım ortamı ve tüketici güveni büyük ölçüde zedelenmiştir.
Uluslararası Krizlerin Türkiye Ekonomisine Yansımaları
1997 yılında Uzak Doğu Asya’da başlayan ve 1998’de Rusya’ya sıçrayan finansal krizler, gelişmekte olan ülkelerde ciddi sermaye kaçışlarına neden olmuştur. Türkiye de bu dalgadan fazlasıyla etkilenmiş, dış finansmana olan aşırı bağımlılığı nedeniyle ekonomik büyüme büyük darbe almıştır. Krizlerin etkisiyle sermaye girişleri yavaşlamış, döviz kuru üzerinde baskılar artmış ve Türkiye dış ödemeler dengesinde önemli zorluklar yaşamaya başlamıştır.
Siyasi Belirsizlik ve Ekonomik İstikrarsızlık Arasındaki Bağlantı
Ekonomide yaşanan bu dalgalanmalar, siyasi istikrarsızlıkla da birleşince Türkiye’nin risk profili giderek bozulmuştur. Koalisyon hükümetlerinin sık sık değişmesi, ekonomik reformların gecikmesine, piyasaların öngörülebilirliğini kaybetmesine ve uluslararası yatırımcıların Türkiye’ye olan güveninin sarsılmasına yol açmıştır. Ekonomide sürdürülebilir büyümenin sağlanabilmesi için gerekli olan uzun vadeli politikalar, bu dönemde uygulanamamıştır.
2000’li Yıllarda Reformlar ve İstikrar Denemeleri
2001 yılında yaşanan büyük ekonomik kriz, Türkiye’de ekonomik reformların zorunlu hâle gelmesine neden oldu. IMF ile yapılan anlaşmalar ve uygulamaya konan yapısal reform paketleri, özellikle bankacılık ve kamu maliyesi alanlarında köklü değişiklikler getirdi. Bu reformlar sayesinde enflasyon tek haneli seviyelere indirilmiş, büyüme trendi yukarı yönlü bir ivme kazanmış ve yabancı sermaye girişi hızlanmıştır.
Ancak bu göreli istikrar dönemi, siyasetle ekonomi arasındaki hassas denge korunabildiği sürece devam edebilmiştir. Siyasal müdahalelerin arttığı, kurumsal bağımsızlıkların zedelendiği her dönem, ekonomik göstergelerde yeniden bozulmalara yol açmıştır.
Son Yıllarda Ekonomik İstikrar Arayışının Yeniden Gündeme Gelmesi
2020 sonrası süreçte, küresel salgın, tedarik zinciri problemleri, jeopolitik gerginlikler ve iç politikadaki belirsizlikler Türkiye ekonomisinde yeniden istikrar arayışını gündeme taşımıştır. Kur şokları, yüksek enflasyon, negatif reel faiz politikaları ve rezerv kayıpları gibi sorunlar, ekonomideki Türkiye Ekonomisinde İstikrar Arayışları ve Siyaset kırılganlığı artırmıştır. Bu dönemde uygulanan heterodoks ekonomi politikaları, piyasa beklentileriyle uyumsuzluk yaratmış ve yatırım ortamını olumsuz etkilemiştir.
Ekonomik İstikrar İçin Gereken Yapısal Unsurlar
Ekonomik istikrar, yalnızca kısa vadeli kriz yönetimiyle sağlanamaz. Uzun vadeli yapısal reformlar, hukukun üstünlüğü, kurumların bağımsızlığı, öngörülebilir maliye politikaları ve yatırım dostu bir iş ortamı bu sürecin temel taşlarıdır. Türkiye’nin istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyüme rotasına girebilmesi için, siyasal müdahalelerden arındırılmış bir ekonomik yönetim anlayışı benimsenmelidir.
Siyaset ve Ekonomi Arasındaki Dengeli İlişkinin Önemi
Türkiye ekonomisinin geçmişten bugüne yaşadığı istikrarsızlık dönemleri incelendiğinde, siyasi belirsizliklerin ekonomik performansı doğrudan etkilediği görülmektedir. Sağlıklı bir ekonomi yönetimi, yalnızca teknik araçlarla değil; aynı zamanda güçlü demokratik kurumlarla ve şeffaf yönetişim anlayışıyla mümkün olur. Ekonomide istikrar, yalnızca fiyatlar genel seviyesindeki kontrolü değil, aynı zamanda gelir dağılımında adaleti, istihdamın artmasını ve sosyal refahın sürdürülebilirliğini de içerir.
Bu nedenle Türkiye’nin geleceğinde ekonomik istikrarın sağlanması, güçlü kurumsal yapılarla desteklenen siyasi istikrarla birlikte yürütülmelidir. Aksi takdirde, geçmişte yaşanan krizlerin tekrarına açık bir ekonomik yapı varlığını sürdürecektir.
Yorum yaz