Türkiye’nin Kur, Faiz, Turizm ve İnşaat Performansı

/ 14 Haziran 2025 / / yorumsuz

Türkiye’nin kur, faiz, turizm ve inşaat performansı 2018 yılı, Türk ekonomisi için kritik bir dönemeç olarak kabul edildi. Özellikle büyük kur dalgalanmalarının yarattığı sarsıntıların ardından ekonomik toparlanma ve resesyondan çıkış için birçok beklenti vardı. Ancak, yerel seçimlerin etkisiyle halkın ekonomik beklentilerinde belirsizlikler devam etti. Önceki analizlerde psikolojik etkiler ön plandaydı, şimdi ise somut verilere dayanarak Türkiye’nin kur, faiz, turizm ve inşaat performansını ayrıntılı şekilde inceleyelim.

Türk Lirasının Kur Performansı ve Dalgalanmalar

Türk Lirası, 2001 sonrası dönemde hem yapısal reformlar hem de ABD Merkez Bankası’nın (FED) parasal politikaları sayesinde dolar karşısında belirli kazanımlar elde etti. 2007 yılına kadar 2 TL’nin altında seyreden USD/TRY kuru, özellikle 2018 seçimleri öncesinde sert yükselişler yaşadı. 2018 yılında TL’nin dolar karşısında yaklaşık %41 değer kaybı ekonomide enflasyon başta olmak üzere birçok göstergede ciddi baskı yarattı. Yıl içinde TL nispeten toparlanmaya çalışsa da özellikle İstanbul seçimlerinin iptali sonrası siyasi belirsizlik ve artan gerginlikler Türk Lirası üzerinde olumsuz etkisini sürdürdü. Yaz aylarında turizm gelirlerinin döviz girişini artırması ile kur üzerindeki baskı azaldı ve kısmi bir rahatlama görüldü.

Enflasyonun Seyri ve Kurun Etkisi

Türk Lirası’ndaki değer kaybı doğrudan fiyatlara yansıyarak enflasyonun yükselmesine yol açtı. 2018 yılında Türkiye’nin enflasyon oranı son 10 yılın zirvesine çıkarak %20,3 seviyesine ulaştı. Kurun enflasyon üzerindeki gecikmeli etkisi yaklaşık 6 ay olarak kabul edilir ve bu süre zarfında ithalat maliyetlerindeki artış iç piyasaya da yansır. Türkiye’nin yüksek ithalat bağımlılığı, özellikle enerji ve hammadde ithalatı, maliyetlerin artmasına ve dolayısıyla enflasyonun kalıcı hale gelmesine neden oldu. İç pazara dönme stratejileri ekonomik yapının dışa bağımlılığı nedeniyle kısa vadede etkili olamadı.

Faiz Politikaları ve Enflasyon İlişkisi

Merkez Bankası’nın faiz politikaları, ekonomi yönetiminde tartışma yaratan konuların başında geliyor. Faiz oranları, döviz kuru ve enflasyon arasındaki ilişki karmaşıktır. Keynesyen ekonomik yaklaşıma göre faiz, enflasyonun sonucu olarak ortaya çıkar. Faiz, yatırımcıların tahvil gibi finansal araçların alım gücündeki kaybını telafi etmek için talep ettikleri getiri oranıdır. Örneğin, bugünkü bir tahvil getirisi bir yıl sonra alım gücünü koruyacak şekilde ayarlanır. Türkiye’de faiz artışları genellikle enflasyon artışını takip etmiştir. Ayrıca, yüksek faiz oranları ülkeye yabancı sermaye çekerek Türk Lirası’nın döviz karşısında güçlenmesine katkı sağlar.

2019 yılında Merkez Bankası politika faizini önemli ölçüde düşürerek, ekonomideki yumuşama sinyallerini verdi. Bu kararın ardından döviz piyasasında beklenen büyük oynaklık yaşanmadı. Bunun en önemli iki nedeni turizm kaynaklı döviz girişleri ve yılsonu enflasyon beklentilerindeki iyileşmedir. Yatırımcıların TL’ye olan güveninin artması Merkez Bankası’nın elini güçlendirdi.

İnşaat Sektöründe Faiz ve Yatırım Eğilimleri

Türkiye’de inşaat sektörü uzun yıllar sıcak para akışından büyük ölçüde faydalandı. 2001-2009 yılları arasında FED’in parasal genişlemesiyle artan likidite, düşük faiz oranlarıyla desteklenerek sektörü büyüttü. İnşaat, yüksek getiri ve kısa vadede amortisman imkanı sunması nedeniyle yatırımcılar için cazip oldu. Ancak 2017’den itibaren kredi faizlerinin yükselmesi, konut alım gücünü olumsuz etkiledi. Merkez Bankası politika faizinden farklı olarak bankalarca uygulanan kredi faizleri, talebi doğrudan sınırladı.

Konut fiyat endeksine bakıldığında nominal değerler yükselirken, reel değerlerde ise yükseliş enflasyon etkisinden arındırıldığında sınırlı kaldı. Kira çarpanı değerlerinin artması yatırımcılar Türkiye’nin Kur, Faiz, Turizm ve İnşaat Performansı için riski büyüttü. Örneğin, kira getirisi ile konut fiyatlarının oranı (kira çarpanı) 10 yıl önce yaklaşık 20 yıl iken, günümüzde 30 yıla çıkmıştır. Bu durum yatırım geri dönüş süresini uzatarak sektördeki hareketliliği kısıtlamaktadır. Ancak demografik yapı ve nüfus artışı nedeniyle inşaat sektörü hala önemli bir büyüme potansiyeline sahiptir.

Turizm Sektöründe Yaşanan Zorluklar ve İyileşme

Türkiye’nin turizm sektörü, 2015 yılında önemli bir büyüme yaşarken, Rus uçağının düşürülmesi ve artan terör olayları sebebiyle 2016 yılında ciddi bir gerileme yaşadı. Birçok ülke Türkiye’yi riskli seyahat bölgeleri listesine aldı. Bu olumsuzluklar sektörün yıllarca toparlanmasını engelledi.

2018’den itibaren Rusya ile ilişkilerin düzelmesi ve döviz kurundaki yükseliş turizme ivme kazandırdı. TL’nin değer kaybı yabancı turistler için Türkiye’yi daha cazip hale getirdi. 2019 yılı turizm açısından toparlanma yılı oldu ve sektör yıl boyunca olumlu performans gösterdi. Turizm gelirlerinin artması ekonomik döviz rezervlerine katkı sağladı ve kur üzerindeki baskıyı azalttı.

Genel Değerlendirme ve Geleceğe Bakış

2018 ve sonrası Türkiye ekonomisi için bir dönüşüm ve adaptasyon süreci oldu. Kur dalgalanmalarının etkisi, yüksek enflasyon ve faiz politikalarının yönetimi, turizm ve inşaat gibi kritik sektörlerin performansı ekonomi yönetiminin öncelikli alanları haline geldi. Merkez Bankası’nın politika faizlerinde yaptığı değişiklikler ve turizmdeki canlanma, ekonomide dengelenme sinyalleri verdi.

Ancak, dışa bağımlılığın azaltılması, üretim odaklı büyüme stratejilerinin hayata geçirilmesi ve finansal piyasalarda istikrarın sağlanması gerekliliği devam ediyor. İç talebin ve üretimin güçlendirilmesi, uzun vadede ekonomik büyüme ve istikrar için temel faktörler olacak. Önümüzdeki dönemde faiz, kur, enflasyon dengelerinin dikkatle yönetilmesi ve sektörel performansların iyileştirilmesi, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir büyüme hedeflerine ulaşmasında belirleyici olacaktır.